Sayfamın Görüntülenme Sayısı

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Sivrisinek sezonu başladı sayılır.. Isırıp gitmesi önemli değil de kulağınızda vız vız sesi yok mu işte o ses insanı delirtiyor ...




Benim kan grubumlamı alakalı bilmiyorum ama sinekler çok sevmez beni..Ama ablamı havada karada bulurlar hiç affetmezler :) Aynı odada yatsak bana kesinlikle gelmezler , ondan sıra bulamazlar demek ki :)
İşin şakası bir yana dediğim gibi o vızır vızır sesi ısırmasada sinir olmaya ye tipte artıyor.. Bu seslerden dolayı pencerelere sineklik takıp rahat ettik..

Bu sesten deliren vatandaşın birisi bu ilginç fikri bulmuş :) Böyle ilginç fikirler her zaman ilgimi çekmiştir..Paylaşmadan edemedim yine :) 

Hadi bakalım sivrisinek tuzağı yapalım :)

İhtiyacımız olan şeyler temelde:
200 ml su
50 gr kahverengi şeker
1 paket maya (herhangi bir süpermarkette bulunur ekmek mayası)
 2 litrelik plastik bir cola şişesi..

Hazırlanışı :
1..plastik şişeyi şekildeki gibi kesin
2..Sıcak su ile kahverengi şekeri karıştırın. Soğumasını bekleyin. soğuduğu zaman şişenin alt yarısına dökün.
3..Mayayı ekleyin. Karıştırmaya gerek yoktur. Karbondioksit oluşturun.
4.. Şişenin diğer yarısı, baş aşağı, huni şeklinde yerleştirin.
5.. Siyah bir şey ile (bant) şekildeki gibi sarın ve evinizin bir köşesine koyun.

İki hafta sonra sivrisinek ve şişe içinde ölü sivrisinek miktarını göreceksiniz.





İyi hazırlandığınız ve bildiğiniz bir dersin imtihanında hiçbir şey hatırlamadığınız hiç oldu mu? Bazen yeni fikirler üretmekte kendinizi çaresiz hissettiğiniz oluyor mu? Ara sıra okuduğunuz bir konuya veya çalıştığınız bir derse boş boş bakıp hiçbir şey anlamadığınızı hissettiniz mi?







Eminim hemen, hemen hepinizin içine düştüğü bu tip anlar olmuştur. İmtihandan çıkıp da cevaplara bir göz attığınızda, “Bu cevabı ben nasıl oldu da yapamadım” diye kendi kendinize kızdığınızı şu anda belki de anımsıyorsunuz. Bu tip günleriniz olduysa şöyle bir geri dönüp o günlere rastlayan beslenmenize bir göz atmanızı tavsiye ediyorum.

Esasen beyin gücünüzü etkin kullanmak için iki önemli şeye ihtiyaç vardır;
1-) Hızlı, Kolay ve Kalıcı Öğrenme Tekniklerini Bilmek ve Kullanmak,
2-) Hafıza ve Zekayı Geliştiren Yiyecekler yemek.
Yediğimiz besinlerin insanın hafıza, zeka ve konsantrasyon gücü üzerinde çok önemli bir etkisi vardır. Örneğin vücut ağırlığımızın sadece % 2 ila 3’ü oranında ağırlığı olan beyin, günlük kalorilerimizin ortalama % 30’unu harcamaktadır.
Hafıza ve Zeka Gelişimi açısından bazı besin kaynaklarının diğerlerine göre önemi çok daha fazladır. Örneğin bunların arasında B vitaminlerini içeren yiyecekler birinci sırada gelmektedir.
Yine “demir”in beynin beslenmesi için hayati bir önemi vardır.
“B” vitaminlerinin beyindeki önemli reaksiyonların gerçekleştirilmesindeki payı zihinsel potansiyel açısından hayatidir. Ayrıca B vitaminleri beyni strese karşı da korumaktadır. Beyin için enerji üretimine büyük katkısı olan B vitaminlerinin eksikliği yorgunluğa, hafıza ve zeka performansının zayıflamasına neden olur. Beynin ihtiyacı olan B vitaminlerinin yeterince alınması halinde aşağıda belirtilen zihinsel fonksiyonlarda gelişmelerin olduğu açıkça hissedilmektedir;
Öğrenme ve Hafıza Gücü,
Konsantrasyon,
Hızlı Düşünme,
Sözel Yetenek ve Akıcılık,
Uyanıklık,
Yaratıcı Düşünme,
Enerjik Hissetme.
Kuru baklagiller, kırmızı et, ayçekirdeği, balık, yoğurt, süt, peynir, yeşil yapraklı sebzeler, tavuk eti, hindi, yerfıstığı, muz, kavun, brokoli, ıspanak, domates, yumurta, kavun ve enginar kombinasyonları B grubu (complex) vitaminlerini garanti eden besin kaynaklarıdır.
Yeteri kadar dengeli beslenemediğini düşünenlere ilave olarak düşük dozlu “B-Complex” vitaminleri almaları tavsiye edilmektedir.
Ayrıca demirin beyne oksijen taşınmasında çok önemli bir rolü vardır. Özellikle oksijenin beyne taşınması ve beyin tarafından kullanılmasını sağlayan kandaki hemoglobin ve alyuvarların oluşumunda demire ihtiyaç vardır. Daha kısa bir ifadeyle beynin temel enerji kaynaklarından biri olan oksijenin beyne taşınabilmesi için demire ihtiyaç vardır. Dolayısı ile diyetimiizde mutlaka demir içeren yiyecekler bulundurmalıyız.
Tüm kırmızı etler, kuru baklagiller, koyu yeşil sebzeler, domates ve pekmez demir açısından zengin olan yiyeceklerdir.
Demirin yiyeceklerden emilmesini kolaylaştıran vitamin ise “C” vitaminidir. Bundan dolayı demir içeren yiyeceklerin “C” vitamini içeren, örneğin turunçgiller, kivi, domates, patates, karnabahar, brokoli, kavun, çilek, incir, kırmızı ve yeşil biber gibi besinlerle birlikte alınmasında fayda vardır. Bunun yanında kafein içeren içecekler ise demirin emilmesini engellemektedir.
“C” vitamininin yanında “E” vitamininin de antioksidan olarak beynin etkin ve verimli kullanılmasına büyük katkıları vardır. Bitkisel yağlar, yerfıstığı, ayçekirdeği ve buğday E vitamini açısından zengin besinlerdir.
Özet olarak herkese böyle bir beslenme programı takip etmelerini tavsiye ediyorum. Buraya kadar anlatılanlardan şöyle bir özet çıkartılabilir;
Tüm gün boyu zihinsel potansiyelinizi aynı seviyede koruyabilmek, inişli ve çıkışlı bir beyin performansına sahip olmamak için öncelikle günlük yiyeceklerinizi dörde, hatta mümkünse altı eşit parçaya bölerek mini öğünlerle beslenmelisiniz. Yiyeceklerin az yağlı olmasına dikkat etmelisiniz. Yağlı, çok ve ağır yiyecekler kanın beyinden çekilerek sindirim sistemine yönelmesine sebep olmaktadır. Bunun sonucu ise yorgunluk, uyuklama ve zihinsel potansiyelin düşmesi demektir.
Yiyeceklerinizin demir içeren besinleri ihtiva ettğinden emin olunuz. Bunun için koyu yeşil renkli sebzeler, yağsız kırmızı et, domates, pekmez, kuru fasulye, bezelye ve kayısı kurusu gibi yiyecekler yemelisiniz.
Yeteri kadar B vitaminleri aldığınızdan emin olmak için diyetinizde yağsız süt, yoğurt, muz, deniz ürünleri ve kuru baklagilleri mutlaka bulundurmalısınız.
Antioksidan özellikleri olan C ve E vitaminleri açısından zengin havuç, ıspanak, çilek, domates ve diğer koyu yeşil yapraklı sebze karışımlarını da günlük yemek listenize ilave etmelisiniz.

19 Mayıs 2013 Pazar

Basit Bir Solucanın Uzun ve Sağlıklı Yaşamın Gizini Taşıyor Olabileceği Bildirildi



Daily Mail'deki habere göre, bilim adamları solucanlarda, oksijen azken bile hücreleri canlı tutan ve Alzheimer gibi hastalıkların sebebi olduğu düşünülen zehirli proteinleri bertaraf eden HIF adı verilen bir protein buldu.
Washington Üniversitesinden bilim adamları, solucanları, oksijen yetersizliği olmadığı zaman bile HIF proteinin vücutta bulunacağı şekilde genetik değişikliğe uğrattı.
Solucanların bu sayede sadece yüzde 30 daha uzun süre yaşamakla kalmayıp, hücrelerinin Alzheimer ve Parkinson gibi nöro-dejenaratif hastalıklarla bağlantılı olan tahrip edici proteinlere karşı görece daha bağışık olduğu görüldü.
Science dergisinde çıkan araştırmaya göre, vücudun, hipoksi etkisi olarak bilinen oksijen yetersizliğiyle mücadele etme mekanizması, hayatı daha uzun ve daha sağlıklı kılabilir.
Bilim adamları buradan hareketle, insan vücudunda aynı etkiyi göstererek insanların daha sağlıklı ve uzun yaşamasını sağlayacak bir ilaç geliştirilebileceğini belirtti.
Dr Matt Kaeberlein, "HIF'in yaşlanmayı nasıl yavaşlattığını ayrıntılı bir şekilde anlayabilirsek, bu bilgiyi insanlarda yaşla bağlantılı hastalıklar için tedavi yöntemi geliştirmede kullanabiliriz" dedi.
Bununla birlikte, hipoksi etkisine müdahale etmenin kanser riskini artırabileceği düşünülüyor.

18 Mayıs 2013 Cumartesi

Hesap makinesi ve bilgisayar üzerindeki numaraların dizilişi neden tuşlu telefondakilerden farklı?




Telefon üzerindeki rakamlar 1'den 9'a doğru sıralanırlar. Bilgisayar ve hesap makineleri üzerindeki rakamlarda ise durum bunun tam tersidir.

Yeni hesap makineleri ve bilgisayarların üzerindeki diziliş, eski mekanik hesap makinelerinin di­zilişlerinin günümüze taşınmış halidir. Bu eski makineler, mekanik nedenlerden dolayı 9'u üste koymak zorundaydılar. Hesap makineleri üzerindeki bu diziliş, aletin ergonomik görüntüsüne önem verilmediğinden bugüne kadar değişmedi.

Bununla birlikte telefon yeni bir icattı ve daha hızlı ve kolay kullanım için yüzlerce ergonomik testten geçirildi. 1962 yılında denemeler başladığında, telefonda 5'er rakamlı iki sıra bulunuyordu. 1967 yılında 3 rakamlı üçer sıra yapıldı ve 0 en alta kondu. Daha pek çok yıldan ve denemeden sonra, tuşlu telefon 1976 yılında kullanılabilir hale geldi. Elektronik telefon santralının da ilerleyip "yıldız" ve "diyez" işaretlerinin de eklenmesiyle, modern tuşlu telefona geçilmiş oldu...